Geçtiğimiz günlerde yaşanan İzmir depremi sonrası, her deprem sonrasında olduğu gibi “Deprem öldürür mü?” sorusu aklımıza tekrar kazındı. Birbirimizi bilinçlendirmek amacıyla depremden, depremin öldürücülüğünden korunmak için alabileceğimiz bireysel önlemler, olası bir depremde enkaz altında kalırsak işimize yarayacak uygulamalar gibi paylaşımlarda bulunduk. Öyle ki Instagram, Twitter gibi platformlarda depremin öldürücülüğünden korunmak için videolar, görseller hazırladık. Bunların yanı sıra psikolojik destek kampanyaları paylaşıldı, deprem sonrası ailesinden haber alamayanların, kayıp kedi gibi hayvan dostlarımızın ilanlarını paylaştık, halk olarak elimizden geldiğince dayanışmaya çalıştık, çalışıyoruz da. Peki bizim bireysel olarak aldığımız önlemler bizleri depremin öldürücülüğünden nereye kadar koruyabilir?
Beklenen Marmara depreminde deprem çantalarımız, evimizde sabitlenen eşyalar, oluşturacağımız hayat üçgeni depremden kurtulmamıza yetecek mi? Bu bağlamda bilinç oluşturmaya daha az önem verdiğimiz, tek bir ses olamadığımız, belki bazen sorgulamaktan kaçındığımız birkaç noktaya değinelim istiyorum:
“Deprem öldürmez, bina öldürür!”
Doğa olaylarının felaket haline dönüştüğü noktada işin içindeki mevcut sistem sorunlarını, yapılan ihmalleri, çıkarlar uğruna bilinçli bir şekilde alınmayan önlemleri göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Yalnızca “Deprem öldürmez, bina öldürür.” demek bir noktada yeterli değil. Delta, bataklık, çamur, doldurma gibi uygun olmayan zeminlere yapılan binalar, yetmezmiş gibi bunların yapımında çalınan malzemeler, uygun olmayan kumlar, demirler, mağazalar için kesilen kolonlar...Ölmemize sebep olan sermayenin sonsuz büyüme arzusu, daha fazla çıkar, daha fazla rant isteği.
İmar Affı ve Kentsel Dönüşüm Kisvesi
Hâl böyleyken, 2018’de yapılan imar barışıyla beraber sağlam olmayan, çürük raporu olan, kaçak olan binalar yasal hale getirildi. Asgari standartlarda geçinmeye çalışırken yapılamayan, tamamlanamayan kentsel dönüşümleri de unutmamak gerek. Kentsel dönüşümün tamamlandığı ya da bitmek üzere olduğu pek çok yerde de depreme veya diğer afetlere karşı önlem olması amacıyla değil de çok daha fazla kat, çok daha fazla bina hatta öyle ki bir arabanın geçmesi bile zor olan sokak aralıklarına dönüştü “kentsel dönüşüm” den geçmiş olan bölgeler.
Deprem Vergisi, Kızılay / AFAD Gibi Resmi Kuruluşların Bağış Kampanyaları
Bahsetmemiz gereken önemli bir nokta da Kızılay, AFAD gibi kuruluşların deprem sonrasında halktan talep ettikleri bağışlar ve deprem vergileri. 1999 depremi sonrası geçici olarak sonrasında kalıcı hale getirilerek toplanan deprem vergilerine rağmen bu kuruluşların SMS ile bağış talep etmesi ve dönem dönem bu bağışların amaç dışında kullanılması kurumlara olan güveni sarsıyor, afet bölgesindeki koordinasyonda olumsuz etkiler yaratıyor. Burada üzerinde durmamız gereken şey şu: Elbette bireysel bağışlamalarda bulunabiliriz, dayanışabiliriz. Bu noktada önemli olan bunları sorgulamak, deprem vergilerinin nasıl harcandığını, bağışlarımızın yerine ulaşıp ulaşmadığını sormak, hatırlatmak zorundayız.
Kamusal Alana Nüfuz Eden İnançlar
Üzerinde durulması gereken bir diğer şey: Depremi felakete dönüştüren unsurlara rağmen, insanların ölmesinin depremin bir getirisi olduğu, bunun doğal afet olduğunu, kader böyle ise iman edilmesi ve daha büyük bir felaketin gelmemesinden şükredilmesi gerektiği, yani esasında inançlar.
Dine, inançlara saygı duymakla beraber belirtmemiz gerekiyor ki kamusal alana nüfuz eden din, ilgililerin sorumluluklarıyla alınması gereken sorumlulukların üzerini örter. Unutmamız gerek: Depremde, enkaz altında hayatını kaybedenlerin yaşaması gerektiğini; ihmaller, bilinçli olarak alınmayan sorumluluklar, mevcut sistemin sorunları olmasa hayatta olabileceklerini unutmamız gerek.
Deprem Öldürür Mü?
İşte tüm bunlar “Deprem öldürür mü?” sorusuna net bir şekilde cevap veriyor aslında. Ülkemizin 5 üzerindeki büyüklükte olan depremlerde yıkıma uğradığı, hayatlar yitirdiği gerçeği gözümüzün önünde. Başka ülkelerde yaşanan depremlerde hemen hiçbir yapının yıkılmaması, neredeyse can kaybının olmaması gerçeği de gözümüzün önünde.
İzmir’de yaşanan depremde hayatını kaybedenler için üzgün olduğumuzu belirtiyor ve geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Ancak İzmir’de ya da ülkemizin herhangi bir yerinde depremler olmaya devam edecek. Yaşanması kuvvetle muhtemel olan deprem felaketinin karşısında tüm bu bahsettiklerimizle ve hatta bahsedemediklerimizle mücadele etmek zorundayız. Çünkü mücadele edilmesi gereken zaman tam olarak bu zaman, sorgulamamız, boyun eğmememiz gereken zaman tam olarak bu zaman; felaketin üzerinden zaman geçtikten, acılar dindikten sonra değil. Çünkü tek başına aldığımız bireysel önlemler hayatımızı kurtarmak için yeterli değil.
Gerçekten geçmiş olması dileğiyle… Tekrar geçmiş olsun İzmir.
Comments