Duygusal dayanıklılığımız, zor zamanlar yaşarken pes etmek yerine yola devam etmemizi sağlarken devreye girer. Peki, nasıl olur da çok zor şartlardayken bile yola devam ederiz? İşte bu sorunun cevabını Steven Southwick ve Dennis Charney 20 yıl boyunca aradı. Özel Kuvvetler eğitmenleri, tıbbi sorun yaşayanlar, Vietnam savaş esirleri, istismar ve travma gibi yaşantılara sahip kişilerle konuştular. Resilience: The Science of Mastering Life’s Greatest Challenges isimli kitaplarında da şartlar zorlaşsa bile yola devam etmiş kişilerin ortak özelliklerini paylaştılar. Bizlerin bu kişilerden öğrenebileceği şeyler de var elbette.
1. Gerçekçi bir iyimser olmak.
Yaşadıklarımız etrafımızı çok karanlık bir hale getirdiğinde bile ışığı yakalamak hayatımızı devam ettirmemizi sağlıyor. Fakat burada amaçlanan Polyanna olmak değil. Hedeflenen, hayata gerçeklikten ödün vermeyecek bir şekilde olumlu bakmaktır. Özel Kuvvetler gibi zorlu durumlarda hayatta kalabilen insanların yaptığı şey de budur. Onlar bu dengeyi kurmuş kişilerdir. Kitapta bu durumdan şöyle söz ediliyor;
“Gerçekçi iyimser insanlar, kötümser insanlar gibi karşılaştıkları olumsuz şeylere çok dikkat ederler. Ancak, kötümser insanlar gibi olumsuz şeylere takılmazlar. Çözülemez gibi görünen problemleri bölerek çözüme ulaştırmaya çalışırlar. Yani farkındalıkları sayesinde hangi problemle karşı karşıya olduklarını iyice anlayıp, ardından çözüme nasıl ulaşacaklarını biliyorlar.”
2. Korkularla yüzleşmek.
Nörobilim çalışmalarıyla elde etmiş olduğumuz sonuçlar korkularımızla başa çıkmanın en verimli yolunun onlarla yüzleşmek olduğunu söylüyor. Korkularımız, onlarla yüzleştikçe daha az korkutucu bir hal alıyor.
“Baskın bir korkunun ateşini söndürmek için, kişinin güvenli bir ortamda korkuya neden olan uyaranlara maruz kalması ve bu durumun beynin yeni bir tutum oluşturması için yeterince uzun sürmesi gerekir. Beyin görüntüleme sistemleri amigdala bazlı korku yanıtlarını inhibe etmek için PFC’nin (Prefrontal korteks) kapasitesinin güçlendirilmesi gerektiğini gösteriyor. Travma Sonrası Stres Bozukluğu, fobiler ve anksiyete bozukluklarının tedavisinde çeşitli yüzleşme yaklaşımlarının bu korkuları önemli ölçüde azalttığı ortaya çıkmıştır.”
3. Bir ahlak pusulasına sahip olmak.
Southwick ve Charney’nin araştırmalarından elde ettiği sonuçlar, duygusal dayanıklılığı yüksek olan kişilerin aynı zamanda yüksek doğru/yanlış ayrımı olduğunu gördü. Bu insanlar, zor durumlarda, kendi hayatlarını tehdit eden durumlarda, kendilerini düşünürken başkalarını da düşündüler.
“Yaptığımız görüşmelerde duygusal dayanıklılığı yüksek bireylerin, stres dönemlerinde ve sonrasındaki travmayı takiben kendilerini güçlü hale getiren keskin doğru/yanlış ayrımları sayesinde hayata tutunduklarını gördük.”
4. Bir bütünün parçası olarak hissetmek.
Southwick ve Charney’nin kötü bir durumu aşmak için bulduğu önemli unsurlardan biri;
“Dr. Amad, yüksek maneviyat ve dini inanca sahip insanların hayata devam etme konusunda daha başarılı olduğunu buldu.”
Peki ya dindar bir insan değilsek? Dini faaliyetlerin getiri olan gücün önemli bir çoğunluğu, bir topluluğun parçası olmaktan dolayı gelen bir güçtür. Yani parçası olacağınız grubun illaki dini bir grup olması gerekmiyor. Önemli olan bir grubun parçası olmaktır.
“Örneğin, dayanıklılık ve inanç arasındaki ilişki dini faaliyetlerin sosyal kalitesiyle açıklanabilir. ‘Religion’ kelimesi Latince ‘religare’ yani ‘bağlamak’ anlamına gelir. Etimolojik olarak insanları birbirine bağlama sembolüyle çıkmıştır.”
5. Sosyal destek almak.
Beynimizin en iyi şekilde çalışmak için sosyal desteğe ihtiyacı vardır. Başka insanlarla bağlantıda olmak zihnimizi yatıştırır, stresimizi azaltır ve oksitosin oranını arttırır. Bunun en güzel örneği Vietnam’da esir alınmış Amiral Robert Shumaker’ın diğer esirlerden izole edilip işkenceye uğrarken izlediği yoldur. Amiral, hücresinin duvarını tıklatarak kararlılığını sürdürdü. Çünkü bu şekilde diğer mahkumlar da onu duydu ve yanıt verdi. Yaptıkları bu şey ise tarihe ‘’tap code’’ olarak geçti.
“Amigdala aktivasyonunu ve uyarılmasını azaltma konusunda oksitosin eylemleri, başkalarının olumlu desteği, stresi azaltmakta yardımcı olur.” —Heinrichs, 2009
6. Rol model bulmak.
Yoksul koşullarda büyümesine rağmen sağlıklı ve üretken bir hayat yaşayan çocuklar incelendiğinde onlara olumlu örnek olan ve destekleyen rol modelleri olduğu bulunmuştur. Aksi durumda da, yani kötü rol modele sahip olmak da genellikle yeterlidir. Kim olacağını bilmese de bir insanın kim olmayacağını bilmesi önemlidir. Bu durumun böyle olduğunu bizlere gösteren şey de yine Southwick ve Charney’nin araştırmalarıdır.
“Psikolog Emmy Werner, alkolik, küfürbaz ve akıl hastası ebeveynler tarafından yetiştirilen çocukların hayatını inceledi ve bunların arasında duygusal dayanıklılığı yüksek çocukların çok daha üretken ve sağlıklı olduğunu gözlemledi. Çünkü bu çocukların kendine ait ve hayran oldukları bir rol modelleri vardı.” (Werner, 1993; Werner & Smith, 1992)
7. Fiziksel zindeliği korumak.
Araştırmalara göre duygusal dayanıklılığın fiziksel zindelikle de doğrudan bir ilişkisi var. Duygusal anlamda kırılgan olan kişiler için fiziksel zindelik çok daha önemli. Çünkü egzersizin stresi, hayatın bizlere meydan okuduğu anlarda hissedeceğimiz strese uyum sağlamamıza yardımcı oluyor.
“Görüştüğümüz dayanıklı bireylerin çoğu düzenli bir egzersiz alışkanlığına sahip ve bu alışkanlık onların travmatik sorunları sırasında iyileşmelerine büyük yardımcı oluyor. Bazıları hayata böyle
tutunduklarını söylüyor.”
8. Beynimizi güçlük tutmak.
Duygusal anlamda dayanıklı olan kişiler, genellikle hayat boyu öğrenen kişilerdir. Bu kişiler zihinlerini geliştirmeye, öğrenmeye ve dünya ile ilgili yeni bilgilere uyum sağlamaya devam ederler.
“2004’te Cathie Hammond tarafından yapılan araştırma, yaşam boyu öğrenmenin birçok konuda (ruh sağlığı zorluklarından refaha ulaşma, ruh sağlığını koruma ve iyileşme, potansiyel olarak stres yaratan koşullarla başa çıkma kapasitesi, benlik saygısı, öz-yeterlik, amaç ve umut duygusu, yeterlilikler ve sosyal entegrasyon) faydalı olduğunu ortaya çıkardı.”
9. Bilişsel esneklik kazanmak.
Dayanıklı insanları diğer insanlardan ayıran şey, stresleri olaylarla başa çıkmanın yollarını bulabilmeleri ve bu yolları kullanabilmeleridir.
“Dayanıklı insanlar, bilişsel olarak esnek olma eğilimindedir. Strese ve zorluklara karşı belli bir başa çıkma tarzları yoktur. Düşünceleri esnektir ve duruma göre en iyisini kullanırlar.”
10. Yaptığımız şeyin anlamını bulmak.
Dayanıklı olan kişiler yaptıkları işlere sadece bir iş olarak bakmaz, işlerinin içini bir anlamla doldurur ve amaç belirlerler. Bu sayede sıkılsalar da, yorulsalar da işlerine devam etmelerini sağlar.
“Frankl’ın hizmet konseptine baktığımızda, kişinin bir işe anlam yükleyerek onu yapması, dayanıklılığını artırır. Bu, toplum tarafından “kirli/zor iş” denilen işleri yapan insanlar (örneğin hastane temizleyicileri) ve seçtikleri kariyerini sürdürmekte zorlanan insanlar için bile geçerlidir.”
Comments