‘’Kafaya takan insanlar her zaman kafaya takacak bir şeyler bulur.’’ der Beyhan Budak. Gerçekten de öyledir. Bir paradokstur, kısır döngüdür kafaya takmak. Kafaya takmamayı kafaya takmaya (!) varana kadar devam eder...
Günümüzde stres yaşamla o kadar iç içedir ki kafaya takmayan insanı bulmak imkânsız hale gelmiştir. Bireyin kafaya takma hastalığına saplanmasına sebep olabilen etkenler içerisinde sosyal medyada görülen muhteşem (!) hayatlar, sınav stresi, karmaşık aşk hayatı, sorunlarla dolu bir aile ortamı, sahte dostluklar, stresli bir iş hayatı ve gergin bir çalışma ortamı, ‘elalem ne der’ baskısı ve sağlık sorunları gibi bir sürü etken sayabiliriz. Aslında hayatın gerçeği haline gelmiş bu kafaya takma bağımlılığı, hayatın bir gerçeği değildir. Nasıl ki her türlü bağımlılığın bir çaresi varsa bu bağımlılığın da çaresi vardır. Söylemesi kolay diyerek ön yargıyla yaklaşılan bu çözümleri uygulamak aslında imkânsız değildir. Bunlar, gerçekten isteyen ve hedefini belirleyen herkesin başarabileceği ve hayatında uygulayabileceği çözümlerdir. Konumuzdan çok uzaklaşmadan tekrar 'kafaya takma' konusuna bir dönüş yapmak istiyorum. Olaylara büyük çerçeveden baktığımızda dertlerimizin 'tablomuzda' ne kadar yer kapladığını bir örnek üzerinden sizlere göstermek istiyorum.
‘İkarus’un Düşüşü Sırasında Bir Manzara’ adlı Pieter Brueghel‘in tablosunun fotoğrafını elinizdeki cihazda bularak incelemenizi istiyorum. Ne görüyorsunuz?
Kırmızı kıyafeti ile bir köylü görürsünüz çift sürerken… Sürüsünü gezdiren bir çoban vardır biraz daha bakınca gözünüze çarpan… Kocaman bir gemi vardır, denizde huzurla yol alan… Bir de arkalarda bir şehir vardır, bahar renkleriyle resmedilmiş sükûnet içinde varlığını sürdüren… Ama asıl tabloya adını veren detayı fark etmeyiz. Denize düşmüş ve boğulmakta olan İkarus’u görmeyiz bile…
Bu tabloyu incelemenin bize anlattığı şey tam olarak nedir o zaman? Dertlerimizin hayatlarımızda kapladığı yerin büyüklüğü, İkarus’un bu tabloda kapladığı yer kadar işte… İşte o kadar minik bir detay!
Özetle; Evet, acımızı sonuna kadar yaşamalı, dertlerimize gerçekten kafa yormalıyız. Fakat her konuyu gerektiği kadar kafamıza takmalıyız. Çünkü fazlası hem bize hem sosyal hayatımıza fazlasıyla zararlıdır. Evet, İkarus'un boğulması kadar gerçek ve olumsuz şeylerdir kafaya taktıklarımız...
Şimdi 'kafaya takma' örneği olarak bambaşka bir örnek verecek ve öncesinde de bir soru soracağım sizlere; Olumlu kafaya takma mümkün müdür?
Bir örnek üzerinden açıklayalım:
Rus edebiyatının öncülerinden Lev Tolstoy’u hepimiz okumuş olmasak bile -maalesef- ismine aşinayız. 'Peki bu Rus yazarın, kişisel gelişim yazısında işi ne?' derseniz de çok haklısınız. Lev Tolstoy, bisiklet sürmeyi, belki inanmayacaksınız ama, tam olarak 67 yaşında öğrendi! Dile kolay ama tamı tamına 67! Genç beyin diye bahsettiğimiz 6-7 yaşlarındaki çocukların bile zar zor öğrendiği bisiklet sürme becerisini Tolstoy tam 67 yaşlarındayken öğrenmiş!
Bu sayede de ‘’Tolstoy’un Bisikleti’’ diye bir kavram ortaya çıkmış ve şimdi bizler bu kavramı ‘’hiçbir şey için geç değildir’’ demek için kullanıyoruz. Burada ek bir parantez açarak Tolstoy'un bisiklet sürmeyi öğrenme işini 'kafaya takarak' öğrendiğini düşünebileceğimiz fikrindeyim. Demek ki olumlu anlamda da bir şeyleri kafaya takabiliriz!
"Hiçbir şey için geç değildir." metaforu hakkında da uzunca konuşulması gerekiyor.
Bazen kendimize bazı hedefler koyarız ya da koymayı hedefleriz.
Bir hedefi hedeflemek... Bariz bir kısır döngü değildir de nedir? İşte böyle kısır döngülere girdiğimizde sonuç çoğunlukla çaresizlik ve kabulleniş olacaktır. Bahanelerimiz de sabittir, benzerdir; zaten o işi yapmak için çok geç kalınmıştır, yaşımız veya benzer bir durumumuz el vermiyordur, uygun koşullar yoktur vb.
Hedefin büyük veya küçük olması fark etmez. İnsanın üşenmesi veya o hedef için harcayacağı emeğin büyüklüğünden korkması kaçması için yeterli sebeptir. Ama yanlıştır. Çünkü insan isterse, pek tabii imkanlar dahilinde, her şeyi başarabilir. Burada bahsettiğim ‘imkanlar dahili’ yanlış anlaşılmasın. Örneğin; siz bir evreni elma gibi ikiye bölmeyi hedefliyorsanız bu konuda size pek yardımcı olamayacağımı üzülerek (!) söylemek isterim.
Ama şimdi konumuza odaklanalım ve hayallerimizle, hedeflerimizle aramıza giren zaman kavramını biraz irdeleyelim.
Sizin de böyle ertelediğiniz ya da tamamen hedefleriniz arasından çıkardığınız şeyler olmuştur. Ama hala geç değil! Hala o hedeflerinize kavuşmanız için geç değil! Geç olmadığının en büyük kanıtı Tolstoy ve bisikleti değil midir işte!
Göğsümüzü gere gere söyleyelim o zaman:
•Tablodaki İkarus kadar olan dertlere kafa yormaya son!
•Tolstoy'un öncülüğünde pes etmemeye başla!
Comments