Gönlü kocaman insanları sevmek lazım. Yeri geldiğinde tüm evreni yüreğine sığdırabilecek adamları sevmek lazım. Sevmek kriter işi değil ama yorgun bir gönüle kriter lazım.
‘’Sevgi anlaşmak değildir, nedensiz de sevilir. Bazen küçük bir an için ömür bile verilir.’’ diye boşuna mırıldanılmıyor o şarkı! Bir an için ömür vereceğin insanları sevmek lazım. Bu da bir kriterdir mesela.
Kriter deyince öyle kara kaşlı kara gözlü ya da sarışın, mavi gözlü gelmesin aklınıza. Böyle kriterler sevmeyi bilmeyenlerin mevzusu. Benim mevzum başka. Başkaydı…
Sevmek değildi mesela benim mevzum, yalnızlığın mutlu sahibiydim ben. Neden vazgeçmek isterdim ki?
Yıllar önce buldum aşkı, çok efsunluydu başta. Binlerce kez hançerleri hissettim sırtımda. Bir ucu avizeye asılı iplerle nefes almaya çalıştım ve bileziklerim her nasılsa faça gibi hissettiriyordu her takışımda. O zaman inandım gerçekten efsunlu olduğuna. Bu kadar şey olurken bir damla kan akmayışından belliydi efsunu. Her sihrin bir bedeli vardır; bu efsun sayesinde akmayan kanların bedeli de gözyaşı oldu. Çokça…
Sonra zaman ilaç oldu. Metafor değilmiş, zaman gerçekten ilaçmış inandım. İnanın.
Zamanla yaralar kabuk tuttu ve yavaşça silindi ruhumdan. Sonra belirli bir düzene oturdu her şey ve bu düzende duygulara yer kalmadı. Bazen de yer açıldı ama olmayan bir şeyi bir yere koyamazsınız değil mi? Varsayalım konumuz bir evin düzeni olsun. Canınızdan çok sevdiğiniz koltuğunuzu bir gece bir hırsız geldi ve götürdü. Ne yaparsınız? Yeni koltuk alırsınız değil mi? Ama o yeni koltuk gelmiyor, gelse de eskisinin yeri dolmuyor. Eski koltuğun verdiği huzuru o koltuklar vermiyor! Ne yaparsınız, siz de tekrar tekrar dener, baktınız olmuyor evin düzenini toptan değiştirir, eski koltuğun boşluğunu da kapatırsınız değil mi? İşte benim yüreğimde de aynen böyle oldu. Hep sandım ama kimse onun gibi gelmedi bir süre sonra. Baktım olmuyor, bu yolda böyle yürünmüyor. Yeni bir hamle yaptım, belki de satrancın gidişatını değiştirerek mat olmama umuduyla. Koltuğun boşluğunu kapattım; onun boşluğunu kapattım. Bu uğurda bir fedakârlık yapmam gerekti. Yaptım. Duygularım olmadan, daha doğrusu sevgim olmadan bu yola devam etmem gerekiyormuş. Kaybedecek bir şeyi olmadığı için ekstra fedakâr olan birisi gibi davrandım ve bu yola bu fedakârlıkla devam ettim. Duyguysa duygu, eskiden vardı da ne oldu diye düşünüp bu kararı almam çok da zor olmadı, tahmin edersiniz ki.
Başta çok memnundum kararımdan, gelen giden kimse canımı yakamaz olmuştu. Bu durum, kendimi efsunlu hissetmeme sebep oldu. Güçlendim dedim, güçlü olmanın bu olduğunu sandım. Bu sırada etrafımı sarıp ruhuma işleyen paranoyalarımı göremedim, güçlü hissetmenin yarattığı hipnoz etkisinden…
Özledim! Duygularımı özledim. O heyecanları özledim. Titreşimleri, kızaran yanaklarımı, titreyen sesimi ve mutluluktan zıplamayı özledim. Müptelası olduğum o olgunluk bana güzel gelmemeye başladı. Ardından yeni bir hayat geldi, bu seferde ben yürümeye korkar oldum bildiğim yolları. Yeni bir çevre, yeni insanlar ve… Yeni bir koltuk.
Comments