top of page
  • Yazarın fotoÄŸrafıFirdevs Demirel

Çağımızın Hastalığı: Tüketimcilik


Nedir Bu Tüketme ‘’Arzusu’’?

Tüketimcilik; bir zihniyet ve tüketme arzusu üretmeye çalışan bir ideoloji olarak görülmüştür. 19. yüzyıl başlarında Endüstri Devrimi gerçekleşir. Endüstriyel toplumların ortaya çıkmasıyla hızlanan kitlesel üretim aynı bağlamda hızla tüketimi beraberinde getirir. Üreten ve tüketen, farklı coğrafi konumda yer alsa da, malların satın alınması ve tüketilmesi gerekir. Tüketimciliğin artışına neden olan önemli bir gelişim kredi kullanılabilirliğin kolay hale gelmesidir. 20. yüzyılın sonlarına doğru büyük borçlarla yaşamak, çağımız için gayet normalleşmiştir. Evet bugüne baktığımız zaman hemen hemen her yetişkinin kullandığı kredi kartları, hatta mülk edinmek için bankaya borçlu olunan tonlarca insan olduğunu görüyoruz değil mi? Peki hepsi gerçekten ihtiyacımız olduğu için mi? Yoksa çağımızın getirdiği bir tüketim arzusu mu? Gerçekten o masaya ihtiyacımız var mı, peki ya oturma grubuna, elimizdeki telefonun bir üst modeli bizim için çok mu gerekli? Bütün bunlara baktığımız zaman aslında olanın sadece sosyal statü odaklı bir rekabet olduğunu görüyoruz.

 

Doyumsuz İnsanlık:

Etrafımıza dikkatlice bakalım; tüketme arzusunun arka planında, aldığımız şeyi kullanmanın değil de, sadece satın almak için alındığını fark ediyoruz. Yani tüketimcilik, isteklerimizi ‘ihtiyaca’ dönüştürerek bizi o şeye ulaşmaya teşvik eder. Bunu gerçekleştirirken yararlandığı en büyük organ medyadır. Medya, özellikle reklamcılık sektörünün gelişmesiyle insan da neyin ihtiyaç olduğuna karar veriyor. İzlediğimiz milyonlarca reklam, çeşitli pazarlama teknikleriyle birlikte insan zihninin ne isteyeceğine bile karar verebilecek bir güce ulaşmış durumda. Böylelikle ne isteyeceğimize, neye ihtiyacımız olduğuna biz karar veremiyoruz; yani isteklerimiz tamamen dış dünyanın müdahalesiyle şekilleniyor ve zihnimizin bir yerlerinde kalıyor. İşte tüketimcilik bu şekilde artış sağlıyor.Sürekli tüketme arzusu bir şekilde zihnimizin derinliklerinde yer edinirken bizi buna karşı koyamaz hale getiriyor. Doyumsuz insanlar hatta doyumsuz ve tatmin olamayan nesillere neden oluyor. Maalesef ki bundan yine en çok etkilenen çocuklar oluyor.

 

Anne ve babalar zamanında kendinin ulaşamadığı her şeyi çocukta istiyor ve gerçekleştiriyor; bu durumda tatmin olamayan,üretemeyen, üretemediği gibi sürekli tüketmeyi öğrenen bir nesli beraberinde getiriyor. Düşünelim şimdi hangi çocuk taşlardan oyun kurmayı deniyor, peki ya hangisi annesinin yaptığı bez bebekle oynuyor? Hep yenisini, iyisini ve en güzeli olan oyuncakları istiyor değil mi? Sürekli tüketen ve doyumsuz bir nesil nasıl olur da üretim gerçekleştirebilir? Her şeyin hazırı varken neden üretsin, neden üretmek istesin? İşte tam burada gelecekte bizi büyük faciaların beklediğini görmek çok da zor değil. Çünkü var olan doğal veya yapay her kaynak bitmeye ve tükenebilir bir özelliğe sahiptir. Tam burada bilinçli bir nesil yetiştirmek yine ebeveynlerin elinde. Hem kendileri için hem de gelecek nesil için farkındalık yaratabilir ve doyumsuz gelen bu nesile ‘’DUR’’ diyebiliriz.

 

Bilinçli Tüketim:

Tüm bu örneklerin ışığında bilinçli tüketimin gelecek için ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Fazla tüketmek, fazla harcamak; tatmin olmayan ve sürekli isteyen bir ruhu beraberinde getirir. Bu ruh, mutsuzluğu ve doyumsuzluğu alışkanlık haline getirir. Bu yüzden yapılması gereken en önemli şeyler fazla tüketimden kaçınarak ve bunu etrafımıza yayarak toplumu iyileştirmektir. Evet, ihtiyaçlarımızı ve isteklerimizi biz yönetebilir ve şekillendirebiliriz. Bunun ışığında gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakabiliriz.

216 görüntüleme4 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page