YILDIZLI GECE (Vincent Van Gogh) Orijinal adıyla ‘The Stary Night’, Hollandalı post-izlenimci ressam Van Gogh’un kariyerinin son dönemlerinde ortaya çıkmış ve gelmiş geçmiş en önemli eserlerinden bir tanesidir. Van Gogh birtakım zihinsel hastalıklara sahipti. Bu yüzden yaşamının büyük bir kısmı zorlukla geçti.1853 doğumlu yazar 37 yaşında, Fransa’da bir akıl hastanesinde yatarken tabancayla kafasına sıkarak intihar etti. Sahip olduğu hastalıklar onun yaratıcılığına hiçbir zaman engel olamadı ve o akıl hastanesinde yatarken Yıldızlı Gece’yi çizdi. Öyle ki, tablonun kaldığı akıl hastanesinin penceresinden görünen manzara olabileceği tahminini şu satırlarla anlıyoruz: “Demir parmaklıklı penceremde adeta bir buğday tarlası görüyorum. Sabahları ise gün doğumunu tüm ihtişamıyla izliyorum.”
Bu güzel eserin kompozisyonunu incelediğimizde mavi ve sarı tonlarıyla post-izlenimcilik akımının izlerini görüyoruz. Eserde kendine has çizilmiş gökyüzü, yıldızlar, ay, sessiz sakin bir şekilde geceye teslim olmuş bir köy ve uzun bir servi ağacı görülüyor. Servi ağacı ölümün simgesidir ve genellikle mezarlıklarda bulunur. Bu yüzden Van Gogh’un ölümle ilgili düşüncelerinin olduğu varsayımına ulaşabiliyoruz. Birçok sanatçıya ve milyonlara ilham olmuş, herkesin beğenisini kazanmış bu güzel tablo hakkında Van Gogh’un düşünceleri ne yazık ki olumsuz. Kardeşi Teo’ya yazdığı mektupta Saint-Paul Asylum, Saint-Rémy adlı resimleri dışında çizdiği hiçbir resmin içine sinmediğini dile getiriyor. Yıldızlı Gece tablosu 1889 yılında çizildi, fakat bundan bir yıl önce de çizilmiş Starry Night Over the Rhone (Rhone Nehri Üzerinde Yıldızlı Gece) adlı bir tablosu var ressamın. Yani bu tablo çizilen ikinci Yıldızlı Gece. Aynı zamanda tablonun orijinal hali şu an New York Museum of Modern Art’da bulunuyor.
SON AKŞAM YEMEĞİ (Leonardo da Vinci) Ünlü ressam Leonardo da Vinci tarafından 1498 yılında çizilen Son Akşam Yemeği tablosu, en az Mona Lisa kadar ünlü ve konuşulan eserler arasındadır. Diğerlerinden farklı olarak bir tablo değil, duvara çizilen bir fresktir. Da Vinci bu resmi Ludovico Dükü’nün Santa Maria Della Graziel’deki yemek salonunun duvarını boyaması teklifi üzerine bu resmi çizmiştir. Son Akşam Yemeği, İsa Mesih’in Romalı askerlerce yakalanmasından ve çarmıha gerilmesinden önce 12 Havarisi ile yediği son akşam yemeğini resmetmektedir. Uzun bir yemek masasının üzerinde tam ortada oturan İsa ve çevresinde kümelenmiş havarileri görmekteyiz. İsa, “Sizden biri, benimle yemek yiyen biri bana ihanet edecek” demiş ve bu söz havarilerde derin bir etki yaratmıştır. Bu tesir yankılanan hareketlerde ve yüz ifadelerinde açıkça görülmektedir. Her biri mizacına göre bir hareket takınmıştır. Biri ben miyim der gibi durmuş, diğeri sözün doğruluğunu teyit etmek için etrafındakilere sorarmış gibi eğilir pozisyondadır. İsa’nın sözünün tüm havarilerde yarattığı korku ve şüphe resme çok ustaca işlenmiştir. Son Akşam Yemeği’ndeki figürler gerçek hayattan esinlenerek çizilmiştir. Resmin en başarılı kısmı perspektifidir. Öyle ki Da Vinci bu başarıyı yakalayabilmek için çekiç ve çivi kullanmıştır. Bu resmi bu kadar ünlü yapan şeyler arasında insanların yaşadığı tragedya, birbiriyle çarpışan duygular ve tepkiler, kolektif heyecanın olağanüstü bir şekilde yansıtılması sayılabilir…
AĞLAYAN KADIN (Pablo Picasso) Kübizm’in en önemli temsilcilerinden biri olan Pablo Picasso, yaşamı boyunca hayatına dahil ettiği pek çok kadınla gündeme gelmiştir. Ağlayan Kadın tablosunu da 1937 yılında çizmiştir. Eseri ortaya koyduğu yıllarda da çalışmalarının birçoğunda kadınlar üzerine yoğunlaşmıştır ve bu eser aralarında en ünlüsüdür. Pek çok kaynakta resimdeki kadının ünlü fotoğrafçı Dora Maar olduğu söylenir. Dora, Picasso ile yakınlaştıktan sonra adeta hayat arkadaşı olmuştur ve Picasso’nun Guernica tablosunu yaparken resimlerini çekmiştir. Fakat Dora Picasso’nun hayatındaki tek kadın değildir, kadınlardan yalnızca bir tanesidir. Bu ünlü tabloda bir kadının adeta tüm acılarının ortaya dökülüşü resmedilmiştir. Picasso bize tüm çıplaklığı ile ağlayan bir kadını göstermektedir. Hayatındaki kadınlardan bir tanesi olmaya çalışan Dora, belki de daha fazla dayanamamış ve Picasso’nun gözünde böyle kalmıştır. Islak gözler ve damlayan gözyaşları bize Dora’nın üzüntüsünden çok daha fazla şeyi anlatmaktadır. Sanat tarihinde, Picasso'dan önce hiçbir ressam ağlayan bir kadını, sadece ağladığı için resmetmemiştir.
BELLEĞİN AZMİ (Salvador Dali) Sürrealizmin en önemli örneklerinden olan ve Eriyen Saatler adıyla da anılan resim, Salvador Dali’nin en tanınan eserlerindendir. 1931 yılında resmedilmiştir ve cep saatlerinin eriyişini anlatır. Eser şu anda New York Museum of Modern Art’ta sergilenmektedir. Dali, resmin en üstüne Catalonia’nın Cape Creus sahilini kondurarak başlamıştır. Eriyen saat simgesini Camembert peyniriyle yaptığı bir ziyafetten sonra eklemiştir. Yani saatler eriyen bir peynir imgesini taşımaktadır. Resimde üç saat görünmektedir; Birinin üzerine sinek kondurulmuştur. Bir diğer saat de karıncalar tarafından taşınmaktadır. Eser hakkında yapılan yorumların genelinde Dali'nin, "Zaman insanların sandığından daha dirençsizdir." sözünü anlatmak istediği söylenir. Herkesin zaman kavramıyla felsefik bakış açılarını dile getirerek yorumladığı eser için Stan Lauryssens'in "Dali Ve Ben" (Aprıl Yayıncılık-2008) adlı kitabına göre Dali'nin bu eseri yapmasının altında yatan oldukça garip hikayeyi dile getirir;
‘’Sıcak bir İspanya gecesinde ansızın yatağımdan uyandım ve yarı uykulu gözlerimle etrafıma bir bakındım, sıcaktan erimiş kötü kokulu kamamber peyniri ve duvarda asılı duran saat gördüğüm ilk şeyler oldu.’’
ÖPÜCÜK (Klimt) Klimt’in en ünlü eserlerinden biri olan Öpücük tablosu, yer ve zamanın dışında birbirlerini tutkuyla ve kendilerinden geçmiş bir şekilde öpen bir çiftin tasviridir. Gustav Klimt‘in erkek kardeşi Ernst, 1891 senesinde Helene Flöge ile evlendi, lakin 1 yıl sonra hayatını kaybetti. Klimt‘in bu vesileyle tanıştığı Helene‘nin ablası Emilie Louise, bahsedeceğimiz meşhur “The Kiss“; orijinal ismiyle “Der Kuss“taki kişidir. Bu bilgi kesin olmamakla beraber Klimt’in Emilie Louise‘ye aşık olduğu bilinen bir gerçektir. Kendisinin 45’inde, Emilie Louise‘nin 30’unda olduğu 1907 yılında başladığı bu eseri Klimt, 1908’in sonuna doğru bitirdi. Eser, Viyana’daki Belvedere Galerisi’nde sergileniyor. Tabloda, Klimt’in vazgeçemediği çizgiler ve dekoratif süslemeler dikkat çeker. Kadın ve erkeğin dünyasındaki farklılığa dikkat çeken ressam, kadını çiçekler arasında tıpkı bir ilkbahar gibi resmederken, erkeği daha sert çizgiler ve geometrik desenlerle yansıtır. Kadın ne kadar kırılgan ve yumuşaksa, erkek o denli sert ve nettir.
コメント